Haydar Bahadır
Türk devleti bildiğinden vazgeçmiyor. Onun Kürtlere karşı bildiği ve uyguladığı tek bir politika var, o da Kürtleri imha etmek, varlığına son vermek. Bunu yapamıyorsa teslim almak, iradesini kırmak, örgütlülüğünü dağıtmak. Dilini, kültürünü inkâr ve yok etmek. Ulusal bilincini dumura uğratmak.
Varlığını Kürtlerin reddi üzerine kuran; ulus devletini Ermenilerin, Kürtlerin, Rumların, Pontusların katliamı üzerine inşa eden Türk devleti, farklı inanç topluluklarına ve selefi Sünni inancın dışında kalan bütün gruplara karşı da aynı katliamcı politikayı ısrarla sürdürdü. Türk devletinin bu karakteri tarihi boyunca özünde hiç değişmedi. Türk ve Türkiye halklarını, emekçilerini yedeklemek, ırkçı gerici devletini ayakta tutmak, “iç düşmanlar”, “dış düşmanlar” üretmek için millet, din, devlet söylemini hep kullandı. Türk devleti bu retoriği devletin bekasının devamı için vazgeçilmez bir politik araç haline getirdi.
Türk devleti bildiğinden, inandığından asla vaz geçmedi, vaz geçmiyor. Buna şaşırdığımız falan da yok. Ama, Türk devletinin ayyuka çıkmış Kürt düşmanlığı üzerine kurulu politikalarını görememekte, anlamakta direnenler var. Şimdilik sözümüz onlara olmamakla birlikte bazı gerçekleri tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var.
Türk devleti tıpkı Osmanlıda olduğu gibi zorda kalınca Kürtlerle kardeş olduğunu hatırlıyor. Kemalist diktatörlük ve onun devamcıları da aynı yolu izlediler, izlemeye de devam ediyorlar. Osmanlı da zorda kalınca Kürtlere beylikler, özerklikler vermek zorunda kaldı. Bu hem Osmanlının mirliklere, beyliklere dayanan yönetim sisteminden hem de Kürtlerin büyük direnişleri sayesinde oldu. Mustafa Kemal’de Türk cumhuriyetinin kurulmasını güvencelemek için Kürtlere özerklik de dahil birçok vaatte bulundu Lozan anlaşması öncesi. Eğer Kemalistler Kürtleri yanlarına çekmeselerdi Osmanlıdan ellerinde (Bugün Kürtlere vermedikleri o çakıl taşını Kürtler sayesinde elde ettiler) bir çakıl taşı bile kalmayacaktı.
Tük devleti, Turancı, dinci, mezhepçi bir ideoloji üzerine kurulmuştur. Türk devletinin bu ideolojik mayası özü itibariyle en ufak bir değişikliğe uğramamıştır. Bu, Türk devletinin varlık stratejisinin günümüze kadar değişmeden gelen karakteridir. Bu gerçeklik doğru tespit edilmediğinde günümüzü anlamak hayli zor olur. Bu yüzdendir ki Türk devletinin manevralarına bel bağlanır. İnanılır, güvenilir. Kendi gücüne güven-güvenmeme değil sorunumuz. Tabi ki kendi gücümüze güveneceğiz ve bu gücümüz sayesinde faşist Türk devletinin varlığına son vererek özgür Kürdistan’ı kuracağız; bu ayrı. Kastedilen sömürgeci Türk devletinin gerçekten varlık stratejisinde bir değişikliğe gidebileceğine inanılmasıdır. Var olan ırkçı, selefi katliamcı AKP-MHP koalisyonun ve onların faşist şefleri Erdoğan ve Bahçeli ikilisinin bunu yapabileceğinin sanılmasıdır. Aslında faşist Bahçeli açıkça söyledi birçok kez. “Türkiye’nin bir beka sorunu var” diye. Bu beka sorunu neden ve nereden kaynaklanıyor. Dünya, emperyalist devletler tarafından yeniden paylaşım sürecinde ve hepsi yeni bir paylaşım savaşına hazırlanıyor. Bu savaşta Türk devletinin başına az çok nelerin gelebileceğini kestirdikleri için panik halindeler. Osmanlı Sendromu yaşayan Kemalin torunları beka sorunlarını aşabilmek için yine Kürtlere sarılmak, Kürtlerin kapısını (İmralı) çalmak zorunda kaldı.
Ama Kürtlerin kapısına eli boş gitmek de olmaz. Çantaya bir şeyler koymak gerekir. Ama gel gör ki çantanın ağzı bir türlü açılmıyor. Tüccar Erdoğan çanta dolu gözüksün diye saman çuvalları kullanıyor. Yaveri faşist Bahçeli de Öcalan ismi üzerinden Kürtleri ikana etmek için bol keseden atıyor. Ama çanta bir türlü açılmıyor. Sahte ürünlerini satma görevini üstlene Bahçeli meclis kürsüsünü işporta tezgahına çeviriyor her seferinde.
Kürtleri iknaya gerek kalmadığını düşündüklerinde, beka sorunlarının ortadan kalktığına kanat getirdiklerinde, Kürtlere ihtiyaçları olmadığını gördüklerinde çanta açılacak. Görülecek ki çantanın içi her zamanki gibi dolu. Sanılanın aksine, Türk sömürgeciliğinin çantasının içinde: ırkçılık var, inkâr var, katliam var, teslimiyet var, tasfiye planları var, hile var, entrika var, aldatma var, yalan var dolan var, işgal var, savaş var…
Türk devleti çantadan yeni bir şey çıkaracakmış gibi yapıyor; çıkarmayacağı çıkaramayacağı için “süreç” uzadıkça uzuyor. Ama nereye kadar? Bu yüzden özellikle faşist Bahçeli’de keramet arayanlar yanılgı duvarına çarpıyor. Zikrini de fikrini de daha fazla bastıramayan faşist Bahçeli Kürtleri tehdit etmeye kaldığı yerden devam ediyor. “Suriye’de SDG kisvesine bürünen YPG/PYD’nin 10 Mart 2025 mutabakatına hala riayet etmemesi, hem Şam yönetiminin hem de ülkemizin güvenliğini tehdit eden temas ve faaliyetlerini ara vermeden sürdürmesi tarihi bir yanlıştır… bu yanlıştan derhal dönülmeli”, “Türk ile Kürt arasındaki sarsılamaz, sorgulanamaz, sulandırılamaz birliğe ve bütünlüğe gölge düşürmeye, leke sürmeye, nifak saçmaya teşebbüs ve tevessül edenlerin tezgahı bozulmuştur.
Milli irade muazzam bir destek ve sahiplenmeyle “Terörsüz Türkiye”nin arkasında yerini ve tartışmaya kapalı pozisyonunu almıştır.” Erdoğan’ın ve tabi ki Türk devletin bütün gerçekliğini ve amacını Bahçeli ifşa etmiş oluyor. İmralı’ya götürülen çantanın içi Bahçelinin sözleri ve daha fazlasıyla doludur. Yaşam bu gerçekliği sayısız kez doğruladı, doğrulamaya da devam ediyor.
Durumun farkına biraz olsun varmaya başlayanların durumunu Bakırhan dillendiriyor. “Gerçekten yol almak istiyorsak, dünyada denenmiş yöntemleri izleyip konuşarak mı çözeceğiz, yoksa bagajımızdaki ezberlerle mi yürüyeceğiz?”, “Sorunların çözümü operasyon tehditleriyle değil, hak ve hukuk temelinde diyalogla mümkündür. Somut güvenceler olmadan sadece ‘Teslim olun’ demek ne adaletle ne de barışla bağdaşır.”
Bakırhan’ın tarifiyle ifade edecek olursak Türk devletinin bagajında Kürtlerin teslim alınmasından başka bir şey hiçbir zaman olmadı. Sadece fark, bunun nasıl yapılabileceğiyle ilgilidir.
Rojava’yı ele alalım örneğin. Kürtlerin Rojava’da kazanım elde etmesini niye istemiyor Türk devleti? Yukarıda kısaca ifade ettiğimiz gibi Kürtlerin reddi, inkârı ve katliamı üzerine kurulmuş bir devletin kuruluş ideolojisinden kurtulması mümkün olabilir mi? Bu ancak, Türkiye’de devrimci demokratik bir devrimle ya da burjuvazinin, Kürtleri inkâr ve imha siyasetini devam ettirerek iktidarını koruyamayacağı, bölgesel bir güç olma hedefine ulaşamayacağı koşularda buna razı olabilir ve ulusal sorunda burjuva “çözüm”e gidebilir. Şu an için bunun maddi zemini yok. Bu yüzden de Türk devleti Bakırhan’ın ifade ettiği gibi bagajındaki ezberleriyle davranmaya devam ediyor ve edecek.
Kürtlerin iradesini kırmak ve teslim almak için bütün olanakları kullanıyor Türk devleti. Rojava’da selefi cihadist HTŞ ve kendisine bağlı faşist çeteleri Kürtlere karşı saldırtıyor. Kürtlerin ne Rojava’da ne başka bir yerde en ufak bir kazanım elde etmemesi için canhıraş çalışıyor. Rojava devimini yıkmak için el Nusra ile denedi olmadı, DAİŞ ile denedi olmadı, kendi ordusuyla denedi yine olmadı. Bu sefer de HTŞ ve Suriye’de toplaşan faşist çetelerle, bazı Arap aşiretleriyle yeni saldırılara hazırlanıyor. Kürtlere teslimiyet ve kendini tasfiye dayatıyor.
Sömürgeci Türk devleti Kürtlerin geldiği düzeyi anlamayacak, kavramayacak kadar ırkçıdır faşisttir, sömürgeci olduğu için kapitalisttir. Emperyalist ABD’nin Türkiye büyükelçisi ve Suriye özel temsilcisi Tom Barrack da göreve başlar başlamaz Kürtlere karşı yüksek perdeden giriş yapmıştı. Rojava devrimini tehdit ederek Kürtlerin HTŞ’ye entegre (siz bunu teslimiyet olarak anlayın) olması gerektiğini söyledi. Tıpkı faşist Türk devletinin şefleri gibi tek millet, tek devlet, tek ordu, tek Suriye diyordu Kürtleri, Dürzileri, Alevileri tehdit ederken. Çok sürmedi Barrack’ın çark etmesi, günler sonra dil değiştirmek zorunda kaldı: “Bir federasyon değil ama onun biraz altında, herkesin kendi bütünlüğünü, kendi kültürünü, kendi dilini korumasına izin veren ve İslamcılık tehdidi olmayan bir yapı”
Türk devleti ve ABD Kürtlere teslimiyeti dayatırken kime teslim olacaktı Kürtler? Kürtler kime teslim olacak? Kürt düşmanı Türk cumhuriyetinin ırkçı Turancı, şeriatçı selefi şeflerine ve devletlerine mi, DAİŞ ve türevlerinden devşirilen HTŞ’ye mi, molla İran diktatörlüğüne mi, Irak despotizmine mi? İster farkında olun ister olmayın ister razı olun ister olmayın Kürtler artık eski Kürtler değil. Kedini yöneten; bilinci, iradesi, örgütlülüğü, ordusu, dostları, yoldaşları, müttefikleri olan bir halk var karşınızda. Bu halkı inkâr etmek, tasfiye etmek, teslim almak, yok etmek olmayacak duaya âmin demektir. Yıkılacak olan tasfiye olacak olan kokuşmuş, yozlaşmış çürümüş, varlığı bir avuç burjuvazinin çıkarına endekslenmiş Türk devletidir.